İNCİR ÇEKİRDEĞİ

22 Mart 2008

olağanüstü kadınlara:=)

BEN YATIYORUM

Akşam annemle babam televizyon seyrediyorlardı.
Annem, 'Geç oldu,' dedi, 'zaten yorgunum, ben yatıyorum.'

Annem kalktı, mutfağa gitti. Çerez-meyve tabaklarını çalkaladı
kaldırdı. Sabaha hazır olsun diye çaydanlığı doldurdu, demliğe çay koydu.

Şekerliğe baktı, dibinde az kalmış, üstüne ekledi.
Kahvaltı için buzluktan ekmek çıkardı, akşam yemeği için çözülsün
diye de eti aşağıya koydu.
Kahvaltı masasını hazırlamak için masanın üstündekileri topladı.

Telefonu şarja koydu, telefon defterini kapatıp yerine koydu. Sonra
çamaşır makinesinden ıslak çamaşırları çıkarıp astı ve makineyi tekrar doldurdu.

Banyodaki çöp sepetini boşalttı. Islak bir havluyu
kurusun diye duş perdesinin borusuna astı. Bir gömlek ütüledi, kopuk
düğmesini dikti. Çiçekleri suladı. Esneyerek gerindi ve yatak odasının
yolunu tuttu.

Çalışma masasının yanından geçerken durdu, öğretmene tezkere yazdı,
okul gezisi için para sayıp ayırdı, eğildi, sandalyenin altına girmiş
ders kitabını aldı, masanın üstüne koydu. Kek tarifleri defterini
çıkardı, arkadaşına söz verdiği tarifi bir kağıda
yazdı, çantasına koydu. Bakkaldan alınacakları not etti, notu da
çantasına koydu.

Sonra gitti, 3'ü 1 arada temizleme losyonuyla yüzünü yıkadı,dişlerini
fırçaladı. Gece kremini ve kırışık önleyici nemlendiricisini sürdü.

Tırnaklarına baktı, törpüledi. İçeriden 'sen yatmaya gitmemiş mıydın'
diye seslenen babama 'şimdi gidiyorum' deyip kapıları pencereleri
kontrol etti, holdeki lambayı yaktı.

Kardeşimin odasına gitti, oğlan uyumuş, lambasını söndürdü,
bilgisayarını kapattı,gömleğini astı, yerdeki kirli çorapları
toplayıp sepete attı. Bana geldi,

'haydi yat artık, biraz da yarın çalışırsın,' dedi.
Kendi odasına gitti, saati kurdu, ertesi gün giyeceklerini hazırladı.

6 maddelik acil işler listesine 3 madde daha ekledi.

Kendi kendine iyi geceler diledi, hayallerinin gerçekleştiğini gözünün
önüne getirdi.

İşte o sırada babam televizyonu kapattı, ortaya öylece bir 'ben
yatıyorum' dedi ve gitti yattı.

Sizce bu işte bir gariplik yok mu? Kadınların neden daha uzun
yaşadığını merak etmiyor musunuz?

ÇÜNKÜ KADINLARIN YAPILARI UZUN ÇEKİŞLİ

(ve işlerini bitirmeden öyle çabuk çabuk ölemezler)!

yazarı bilinmiyor

Evlilik, erkeği CARİYE kadını RUH HASTASI yapar

Birkaç gün sonra Kadınlar Günü'nü kutlayacağız. Aslında bu konuda yazacak o kadar çok şey var ki...

Hele kadınların ikinci sınıf insan olarak görülmesine ramak kaldığı, kadın haklarından çok sık söz edildiği halde bu konuda hiç de ciddi bir atılım yapılmadığı günümüzde, "Kadınlar Günü" gerçekten ayrı bir önem kazanıyor. "Kadın günü" deyip birkaç kutlamayla geçiştirilmemeli bugün, diye düşünüyorum. Ama ben bundan söz etmek istemiyorum... Bu özel gün için, her kadının yaşamındaki en önemli konudan, evlilikten söz etmek istiyorum. İşte size evliliğini yorumlayan bir genç kadın. Kadın ve erkeğin evlilik yapısı içindeki ruhsal durumlarını ve yaşam koşullarını anlatan çok içten, çok sevimli, çok gerçekçi aynı zamanda da esprili bir yazı. Umarım hepiniz benim kadar hoşlanırsınız bu satırlardan...

Kafesteki kırmızı gül

O güne kadar kadın ve erkek için evliliğin ne anlama geldiğine kafamı pek takmamıştım aslında. Ancak bir gece ansızın bu konuya takılıverdim. Bir psikiyatrist: "Evlilik erkek için depresyonu azaltan, kadın için ise artıran bir faktördür" demiş. Kadınlarda ruh hastalıkları ve bozukluklar sıklıkla 30-35 yaş arasında görülüyormuş. "Kadınlar Günü"nün gecesiydi. Eşim bana anlamlı bir çiçek yollamıştı. Kafes içerisinde tek bir kırmızı gül... Hediyeyi alınca uzun uzun inceledim...

O gece yattık, ışıkları söndürdük (arada bir yaptığım gibi) makineli tüfek misali konuşmaya başladım. O sessizce beni dinliyordu.

Ona evliliğin erkekler için müthiş bir keyif, kadınlar için ise kendi rızalarıyla içerisine atladıkları bir kafes olduğunu anlattım. Varlıklı ya da yoksul hiç fark etmez. Erkek evlenince pek çok sorumluluktan kurtulur. Bekar bir erkek düşünelim. Yalnız yaşıyor olsun. Bulaşık, çamaşır yıkaması ya da temizlikçi bir kadın alıp, en azından direktifleri vermesi gerekir. Evinin düzeninden kendi sorumludur. Ne yiyeceğine kendi karar vermelidir. Banyodan sonra banyoyu temizlemeli, ütülerini bir kadın tutsa bile zaman zaman kendi yapmalıdır. Yere bir şey döktüğünde temizlemek zorundadır, kullandığı lavaboyu, banyo ve tuvaleti temizlemezse pislik içinde yaşar. Kısacası yaşamının tüm sorumluluğu kendisine aittir. Bir de evli bir erkek düşünelim; evi temiz ve bakımlıdır, bu konuda kafa yormaz, çünkü nasıl olsa karısı bu konuda yeterince kafa yormaktadır.

Eve temizlikçi alınıyor olsa bile kontrolü kadındadır. Akşam evde ne pişireceğim diye düşünen evli erkek gördünüz mü hiç? Ben görmedim, belki vardır ama ben rastlamadım. Bulaşık, çamaşır, ütü hep kadının sorumluluğundadır ve evli erkeğimiz gömleğini ütülü bulamazsa karısına çatma hakkına da sahiptir.

Kadının asıl depresif kişilik geliştirme sürecini tamamlayan etken çocuklardır. Pembe panjurlu evde bir gün bir bebek doğar. Aile çok mutlu olur. Kadın bebeğini elbette çok sever. Ancak bebek bakıma çok muhtaçtır ve bunu yapacak tek kişi de annesidir. Baba da zaman zaman bebeği yıkar, yardım eder ama sadece ZAMAN ZAMAN! Asıl görev annenindir. Şirin bebek geceleri 4-5 kez ağlayarak uyanır, yorgun anne her seferinde yatağından fırlayarak onunla ilgilenir. Karnı acıkmışsa doyurur, altını kirletmişse değiştirir, uyuyamıyorsa uyuyuncaya kadar çırpınır.

Yoruldum mesajları

Yorgun baba çok yorgun olduğu için uyuması gereklidir. Bebekle anne ilgilenir, anne gazete okuyamaz, televizyon seyredemez. Anne artık adanmıştır. Evine... Kocasına... Ve bebeğine...

Annenin işi bu kadarla da kalmaz. Günümüz koşullarında ekonomik yükü de paylaşmak zorunda olduğundan, çalışmak mecburiyetindedir. Bakıcı ya da kreşlerle anne uğraşır. Bebeğini güvenli ellere terk edip, işine geri dönmelidir. Ama aklı hep bütün bu sorumluluklarındadır.

İşte bu noktada kadının beyni ufak tefek "YORULDUM" mesajları vermeye başlar. Çarpıntılar, endişeler, hormonal dengesizlikler... Belki bir ileri safhası olan panik ataklar. Evli erkeğimiz ise o eski neşeli, bilgili, akıllı karısına neler olduğunu anlamakta zorluk çeker; çok üzgündür. Karısının artık kendisini eskisi kadar çok sevmediğini düşünmektedir. Oysa olayın bununla hiçbir alakası yoktur. Ancak erkek bunu görmekte çok zorlanır. İşte bu dönem riskli bir dönemdir...

Vazgeçmeleri zordur

Çünkü erkek kendisini sıkıca sarmalayacak ve ihtiyacı olan şefkati, çamaşırlarını, bulaşıklarını yıkamadan ve çocuklarına bakmadan, verebilecek başka bir kadınla karşılaşabilir ve bu elbette ki onun suçu değildir. Evdeki kadın o kadar yorgun ve o kadar meşguldür ki, erkek bu şefkat ihtiyacını gidermekte kendini sonuna kadar haklı bile görebilir. Hepsi değil elbette ama pek çok erkek bunu böyle yapar. Kadının ise bunu fark etmesi uzun sürebilir. Sorumlulukları, evi, işi, çocukları, yemekleri, ütüleri arasında sıkışıp kalmış olan kadın; bir gün kafasını kaldırıp kocasının nerede olduğunu merak eder, bakmak ister ve onun başka şefkatli kollarda olduğunu hayretle görür. Bu noktada elbette boşanan kadınlar olabilir.

Boşanma sonrası, şefkatli kollarına sığındığı kadınla evlenen erkekler de olabilir... Ve bu evlilik sonrası o şefkatli kadının, nasıl olup da eski karısına dönüştüğüne şaşıracak olan bu erkekler gene de olayı tam olarak kavramayacaklardır. Evliliğin erkeği cariye sahibi, kadını da ruh hastalığı sahibi yapmakta olduğunu kavramaları zaman alır. Ancak gene de evlilikten vazgeçmezler çünkü nasıl olsa, ruh hastası olan kendileri değildir ki...

Kendileri bir cariyeye, ya da geyşaya sahip olan taraftır ve belki ikinci ya da üçüncü evliliklerinden sonra artık seslerini çıkarmadan oturur ve durumun keyfini çıkartırlar. Zaman zaman ilk evliliklerine neden devam etmedikleri sorusu da bu aşamada kafalarına takılabilir. Ama son pişmanlık fayda etmez.

İşte kocama bir solukta bunları anlattım. Beni ne denli dikkatle dinlemiş olduğunun farkında değildim, hatta uyumuş bile olabileceğini düşünmüştüm. Ancak o uyanıktı hem de fazlasıyla uyanıktı. Konuştuklarımdan etkilendiğini söyledi ve bana sarıldı. Ancak tam bu sırada bebek ağlamaya başladı. Ben de yataktan kalkıp, bebeğin yanına gittim ve onu uyuttum. Döndüğümde ise kocam uyumuştu. Yanağına bir öpücük kondurdum; psikiyatristimle bir sonraki randevum ertesi gün sabah 10'daydı. Saati kurdum ve yattım.


25 Eylül 2007

aşkınla yandım:)

Vay bea, ne güzel bi incirdin sen vakti zamanında. Ne güzel geyikler ederdik bu mekanda. amanın da nasıl dağıldık birden. Açgözlülük abidesi olabileceğimizin kanıtı olaraktan habire blog açıp dururduk o günlerde. Hey gidimm...

Net cadısı lanetledi mi yoksam bizi?

15 Eylül 2007

bu iyiliğimi unutmayın:)

Malzeme

Birim

Kalori

Tahıllar

1 dilim beyaz ekmek

28 gr

90

1 dilim kepekli ekmek

28 gr

60

1 dilim kızarmış ekmek

15 gr

35

1 adet kruasan

200 gr

200

bisküvi

100 gr

470

mercimek (kuru)

100 gr

314

arpa (kuru)

100 gr

367

bulgur (kuru)

100 gr

371

kuskus (kuru)

100 gr

367

mısır (kuru)

100 gr

342

buğday (kuru)

100 gr

364

susam

100 gr

589

makarna (kuru)

100 gr

339

makarna (haşlanmış)

100 gr

85

pirinç (kuru)

100 gr

357

pirinç (haşlanmış)

100 gr

125

Süt ve Yumurta Ürünleri

yoğurt (yağlı)

100 gr

95

süt (yağlı)

100 gr

68

yoğurt (yağlı,meyveli)

100 gr

125

beyaz peynir (yağlı)

100 gr

275

kaşar peyniri (yağlı)

100 gr

413

parmesan peyniri (yağlı)

100 gr

440

yumurta

1 adet

80

yumurta akı

1 adet

15

yumurta sarısı

1 adet

65

Yağlar

tereyağı

28 gr

206

margarin

28 gr

204

sıvı yağ

28 gr

130

Etler

biftek (ızgara)

100 gr

278

tavuk (ızgara)

100 gr

132

tavuk göğsü (haşlanmış)

100 gr

150

kuzu (yağlı, ızgara)

100 gr

282

kuzu ciğeri (yağda)

100 gr

232

salam

100 gr

446

sosis

100 gr

295

Deniz Ürünleri

midye

1 adet

9

istiridye

1 adet

6

karides

1 adet

144

somon füme

100 gr

171

ton balığı

100 gr

121

Sebzeler

domates

1 adet

14

enginar

1 adet

10

patlıcan

1 adet

28

taze fasulye

100 gr

90

brokoli

100 gr

35

brüksel lahanası

100 gr

35

kabak

100 gr

25

havuç

100 gr

35

karnabahar

100 gr

32

kereviz

100 gr

18

salatalık

1 adet

11

marul

100 gr

15

mantar

100 gr

14

soğan

100 gr

35

bezelye

100 gr

89

taze yeşil biber

120 gr

15

patates (haşlama)

100 gr

100

ıspanak

100 gr

26

lahana

100 gr

20

Kuruyemişler

badem

100 gr

600

hindistancevizi

100 gr

603

fındık

100 gr

650

fıstık

100 gr

560

çam fıstığı

100 gr

600

ceviz

100 gr

549

patlamış mısır

100 gr

478

kabak çekirdeği

100 gr

571

ay çekirdeği

100 gr

578

Meyveler

elma

1 adet

60

kayısı

1 adet

8

muz

1 adet

100

kiraz

100 gr

40

hurma

1 adet

15

incir

100 gr

41

incir (kuru)

100 gr

59

greyfurt

1 adet

60

portakal

1 adet

50

kivi

1 adet

34

mandalina

1 adet

50

karpuz

100 gr

19

kavun

100 gr

18

şeftali

1 adet

60

armut

1 adet

70

erik

1 adet

8

üzüm

100 gr

57

çilek

100 gr

26

İlişkiler söz konusu olduğunda erkek cinsinin en büyük düşmanı yine erkekler. Özellikle bir tür erkek: Kötü olanlar. Kötü kalpli, özensiz, duygusuz, kaba erkekler. Ve işin garibi kadınlar hep o erkeklere “hasta” oluyor.

Bütün erkekler, yaşamları neye benzerse benzesin üç aşağı beş yukarı aynı şeyi isterler hayattan. Gerçekten önemseyecekleri, şöyle iyice koruyup gözetecekleri ve bu arada büyük ihtimalle canından bezdirecekleri birini bulup hayatın kıyıcığına park edivermek. Bunu yapmak için yeterince iyi silahlandırılmış oldukları da söylenebilir. Esas problem olan “bulma” safhası başarıyla tamamlanabiliyorsa geri kalan için hem genetik hem de sosyal anlamda kondisyonumuz oldukça yüksektir.

Amma ve lakin normalin dışında kalan ve kadınlarla erkeklerden oluşan insan kalabalığı için tehlike arz eden bir erkek şekli daha vardır ki sormayın gitsin. Ya da isterseniz sorun. Çünkü o zaman yazıyı yazamam...

Klasik kadın – erkek problemlerinden biridir “kötü adam” fenomeni. Öyle görünüyor ki kadınlar erkekleri ikiye ayırır. Evlenilecek erkekler ve hasta olunacak erkekler. Ve bunu öylesine ustaca yaparlar ki dünyanın en iyi adamlarını iğrenç herifler yüzünden üzüntüden kuru kayısılara çevirir, kötü adamlara aşık olup dünyaları devirir, hiçbir mantığa sığmayan ilişkiler için hayatlarını değiştirir ama sonunda kayısı kurusuna geri dönerler.

Kötü adam olmak diye bir şey vardır ki, karşısındaki kadına “tabii ki hayatım” yerine “kalk kendin yap” diyen adamın maça 1-0 önde başladığı bir dünyada yaşıyor olduğumuz kesin. Adam kadına kötü davranıyor ve belki de hatun kişinin içinde bir ehlileştirme hırsı yaratıyor. Çünkü kadınlar önlerinde diz çöken bir bakışları için Kaf Dağı’nın ardına elma toplamaya giden, bir gülücük için dağları delen erkeklere o kadar alışmışlar ki, düpedüz pislik muamelesiyle karşı karşıya kaldıkları zaman akıllarını yitiriyorlar.

Kötü adamlar ve acımasız hareketler

Kötü erkekler aslında kötü insanlar değil. Sadece kadınlara paha biçilmez birer elmas gibi değil, eskimiş bir futbol topu gibi davranıyorlar. Birlikte geçirilen 24 saat boyunca on dakika kadının hastası olduğu ışığı gösterip sonra 23 saat ve 50 dakika elektrikleri kesilmiş evde ertesi günkü sözlüyü bekleyen öğrenci gibi oturmalarını sağlıyorlar. Ama kadınlar o ışığa hasta ve onu sadece bir saniyecik olsun tekrar görebilmek için çıldırıyorlar.

Kötü adamların çoğu istediklerinde son derece tatlı dilli. Çünkü sisteme sızana kadar gerçekten de çok başarılı birer avcı hepsi de. Kadınlar, “gözlerinin renginde boğulmak istiyorum”, “şehirdeki en güzel kadınla yemek yemiş bir adam...” “şu anı tekrar yaşayacağımı bilsem bir milyon kere tekrar doğmak isterdim” filan gibi laflar duyduklarında aslında karşılarındaki adamın en güçlü klimadan daha güçlü üfürmekte olduğunu bilirler. Ama böyle bir şeyi bana söyleseler benim de hoşuma giderdi. Doğrusu, özellikle üniversitedeyken “güzel göz” departmanında oldukça başarılı çalışmalar yaptığımı kabul etmeliyim. Bu yüzden yakın arkadaşlarımın, beni hangi genç bayanla otururken görseler kıza “sana da gözlerin çok güzel dedi mi” gibi sorular sorarak, karizmamı resetlemeleri gündelik bir olay haline gelmişti. Ama yine de gözleri gerçekten de güzel olmayan ve her sabah aynaya baktığını da düşünürsek, bundan büyük ihtimalle haberdar olan bir kadının gözlerinin güzel olduğunu duyduğunda “hadi len!” dememesi de şaşırtıcıdır diye düşünüyorum.

Kadınlar kötü adamların evlerini de göremez bu arada. Çünkü ya “bir arkadaşında takılıyordur”, ya “ev fena dağınıktır” ya da “hadi sana gidelim”dir. Bu durum özellikle yaş ilerledikçe kendisini iyiden iyiye belli eder. Her ne kadar bizimki gibi deplasmanda topuktan vurulma tehlikesi yüksek bir memlekette yaşıyorsak da kötü adamlar kadınları evlerine götürmez, adreslerini de vermezler. Çünkü bir kadının kontrolden çıkıp istenmediği zamanlarda kapıyı çalabilme potansiyeli vardır.

Kapsama alanı fenomeni

Bir de telefon meselesi var. Bir kadın, sistemine giren kötü adama telefonla ulaşamaz. Ulaşsa bile bu pek nadir olur ve genellikle sinirleri yeterince bozulmuştur artık. Kadınların beyinciğinin sol tarafında aradıkları telefon kapalı çıktığında ya da daha da kötüsü açılmadığında devreye giren bir çip vardır ve bu çip hayal gücünü inanılmaz tetikleyen bir hormon salgılayan bir salgı bezine bağlıdır. Bunu bilimsel olarak kanıtlayamayabilirim ama heyhat, duyduklarımı ve gördüklerimi başka türlü açıklamak mümkün değil. Telefonu açmayan yazının başında sefil adı geçen kayısı kurusu olduğunda adamı intihara sürükleyebilen kavgalar söz konusu olabilir. Ama kötü adam söz konusu olduğunda telefonun bir daha asla açılamayabilitesi ve kötü adamın artık sisteme iyice yayılmış olması sebebiyle sonuç kavga çıkarma değil sızlanma şeklinde vuku bulur.

Kötü adamları baş edilmez kılan en önemli özelliklerinden biri de asla suçlu olmamaları ve dolayısıyla da özür dilememeleridir. Ne yaparlarsa yapsınlar, ne kadar düşüncesizce davranırlarsa davransınlar asla suçlu değillerdir ve dolayısıyla özür dilemezler. Kadınlar hayatlarındaki evlenecek adam statüsündeki hemcinslerim hata yaptığında onlarla ayakkabılarını parlatır, dişlerini karıştırır, üzerinde zıplar. Ama kötü adam yapacağını yapar ve döner gider. Son derece umarsızdır ama kadınların içinde bir yerlerde saklı duran “bana kötü davran” organının salgıladığı zehir sayesinde paçasını her zaman sıyırır.

Gitti giden...

Aslında daha söyleyecek çok şey var. Ama gerçek olan tek şey kötü bir adamla karşılaşıp da sistem hatası veren kadınların hemen hemen hepsinin sonu aynı oluyor. Kötü adam ne olursa olsun başka kadınlara kötü davranmaya gidiyor bir kere. Kısa süren, fırtınalı ve işin kötüsü oldukça iyi sevişilen ilişkinin sonunda kadın egosu paramparça, öz güveni çizik içinde kalakalıyor. Yine de avunabileceği şeyler var tabii. Birincisi, kadın dünya gezegenini paylaştığı milyarlarca hemcinsinin de er ya da geç kendisiyle aynı kaderi paylaşacağını bildiğinden yüreği biraz soğuyor. Üstelik seks genelde gerçekten de iyi oluyor. İkincisi de oralarda bir yerlerde kayısı kurusu kadını beklemekte. Üstelik her zamanki gibi kadına güzel olduğunu, ulaşılmaz olduğunu, harika olduğunu söylemeye ve ona değerli taşların en değerlisi gibi davranmaya hazır bir şekilde... Ama tek sorun ki bu aramızda kalsın; kayısı kurusu kadına gözlerinin ne kadar güzel olduğunu söylediğinde, kadının içinden hep “hadi len” demek geliyor.



Tolga Güngör
05.07.2003 15:21:13

Harbi Hatun:(erkeğin gözünden) :)))

* Memeleri büyük olur
* Basi hiç agrimaz
* Vidi vidi yapmaz
* Arabayi yavas sürmez, yavas sür demez
* Baskalarina bakmana karismaz
* Memeleri büyük olur
* Pirt yapmandan rahatsiz olmaz
* Burnunu karistirmana da takmaz
* Zirt pirt aglamaz
* Aglasa da içerki odada aglar
* Memeleri büyük olur
* Kiçim büyük mü diye sormaz
* Kiçi küçük olur
* Memeleri büyük olur
* Alisverisi sevmez
* Sevse de yalniz gider
* Memeleri büyük olur
* Güzel yemek yapar
* Ütü yapmaya bayilir
* Çamasir yikamak için deli olur
* Memeleri büyük olur....

12 Eylül 2007

01 Mart 2007

Ey Türk Kadını:)

Vazifen çamaşır ve bulaşık yıkamaktır,
en kıymetli hazinen kocandır,

seni bu hazineden mahrum etmek isteyen kayınvaliden olacaktır. kılıbık sandığın kocan ilerde başka kadınlara bakabilir,

bu yüzden vazifen kocanı adam etmektir,

bunun için muhtaç olduğun merdane mutfak dolabının arkasındadır......
Görmüş geçirmiş hatta ermiş bir dede ile konuşurken sormuşlar;

- Dede; ailenin başı kadın mıdır, erkek mi?

- Erkek baş'tır.

-Peki kadın nedir?

-Kadın boyundur, başı nereye isterse oraya çevirir...

21 Şubat 2007

AVUKAT KULLANMA REHBERİ

· Sorununuz hukukî olsun veya olmasın bize her yer ve saatte danışabilirsiniz.

· Her birimiz milyonlarca kanun maddesini, hatta yönetmelikleri ezbere biliriz.

· Biz uyumayız, aile düzenimiz yoktur. O nedenle bizi haftanın her gün ve saatinde aramaktan çekinmeyin. Neresi olursa atlar geliriz.

· Her ne kadar Türkiye Barolar Birliği tarafından “danışma ücrete tabidir” denilse de inanmayın. Doktorların muayene ücretini mutlaka ödeyiniz ama bizim, yılların bilgi birikimine dayanarak da olsa, sadece iki cümle kurmak için para almamız, hele ki falanca dostumuzun göndermiş olduğu sizden hiç mümkün değildir.

· Dava masraflarını cebimizden yaparız. Siz bir de bunu dert etmeyin. Allahın Avukatlara özel olarak para gönderdiğini hepiniz biliyorsunuz. Türkiye’de Allah bu yardımı başka hiçbir meslek mensubuna yapmaz.

· Dava harçlarının yüksek olması durumunda, bilirkişi ücretini fahiş bulduğunuzda yine bize kızıp söylenebilirsiniz. Çünkü Yasama organındakiler işi bize bıraktığından bunları biz belirliyoruz.

· Dava aşamasında biz avukatınız olsak bile, mutlaka bildiğiniz tüm avukat, emekli hâkim, zabıt katibi ve hatta başından buna benzer bir dava geçmiş olan tüm dostlarınıza ve bakkala danışıp bize iletin. Onların fikirleri bizim için çok önemli. Nasıl olsa işinizi bedava yaptığımız için hiç olmazsa hukukî bilgileri alalım sizden.

· İşin başlangıcında, size davanızın kazanılmasının çok zor olduğunu, hatta haksız olduğunuzu söylemiş olsak bile, dava kaybedildiğinde bu gene de sadece bizim suçumuzdur.

· Siz adam öldürmüş olabilirsiniz, ama beraat kararı alamayan avukat hatalıdır.

· Boşanma davanıza bakıyorsak eğer, bizi saat başı arayıp konu ile ilgili veya ilgisiz son gelişmeleri lütfen bildirin. Kayınvalidenizin görümcenize dedikleri, sabahı beklemeyecek kadar acildir bizim için.

· Davanızın uzaması konusu, hâkim değişikliği, bilirkişinin raporunu geç vermesi, duruşma tarihinin uzun aralarla verilmesinden kaynaklansa da İktidarı ele geçirip bunları düzeltmediğimiz için yine bizim sucumuzdur.

· Davanıza bakan hâkimi veya savcıyı tanıyan bir yakınınız var ise mutlaka onu devreye sokun, böylece probleminizi avukatsız çözebilirsiniz. Zaten hâkim ve savcılar da sizden bunu beklerler ve bu çok hoşlarına giden bir yoldur.

· Davanızda göstereceğiniz tanıkların ne bildiğinin bir önemi yoktur. Biz onlara ne diyeceklerini öğretiriz, işimiz bu. Eğer duruşmada tanık dilediğiniz gibi ifade vermemiş ise, biz işimizi yapamamışız demektir.

· Bir borcunuz dolayısıyla hakkınızda icra takibi yapılmışsa bunun tek sorumlusu alacaklınızın avukatıdır. Bu avukat evinize veya iş yerinize hacze geldiğinde ona dilediğinizi yapma hakkınız vardır. Küfür edin tehdit edin, dövün hatta öldürün… İşte bu konuda özgürlüklerin en genişine sahipsinizdir.

· Karşı tarafın avukatı, artık meslekdaşımız değil bizim düşmanımızdır, adliye koridorunda onunla sohbet ediyorsak, bu aslında iki yakın arkadaş (belki de sınıf arkadaşı) olmamızın değil, sizi satmış olduğumuzun bir göstergesidir.

· Türkiye'de davalara Amerikan filmlerinde görüldüğü gibi bakılabilir. Avukatınız uzun uzun savunma yapmıyorsa, tanıklara kendisi sorular sorup onların yalanlarını ortaya çıkartamıyorsa bunu onun beceriksizliğine verin. Hatta bu avukat duruşmaya tam olarak saat kaçta girileceğini bile bilmez, sizi duruşma kapısında bekletirse onu azledip tazminat isteyin.

· Yemin ederken filmlerde gördüğünüz gibi sağ elinizi kaldırmayı sakın unutmayın. Biz de bunu Hukuk Fakültesinde öğrenemedik, USA filmlerinden öğrendik zaten.· Sizin işinizi yaparken tek amacımız adalet, daha doğrusu sizin için adalettir; Bize para teklif etmenize gerek yoktur; Biz başka işlerden kazanırız nasıl olsa… Hatta bizi size tavsiye eden ortak dostumuz, şüphesiz size bizim ücretsiz avukatlık yaptığımızı söylemiştir. Hatta isterseniz öğlene doğru gelin de size yemek ısmarlayalım.· Bize bir şey sormak isterseniz zahmet edip, yol parası harcayıp gelmenize gerek yok; cep telefonundan bir sinyal verip kapatın, eğer numaranız bizim telefonumuzda görünürse hemen sizi ararız ve yarım saatte tüm sorularınızın yanıtını alırsınız. Böylece bedava iş yaptırdığınız aile dostu avukatın işi savsaklayıp savsaklamadığını da bedavadan öğrenmiş olursunuz.

·
Avukata peşin para vermenize gerek yok diye daha önce söylemiştik. Sizinle ücret sözleşmesi yapmak isteyen avukattan hiç çekinmeyin imzalayın. Hiçbir avukat kendi alacağını tahsil edemediği gibi bu işi verebileceği bedava avukat da bulamayacağından paranız cebinizde kalır.

(Av.Ömer YASA tarafından düzenlenip güncelleştirilerek Aralık.2003’de Yargı Çevrelerine göre İSTANBUL REHBERİ’ inde yayınlanmıştır)

 
eXTReMe Tracker