İNCİR ÇEKİRDEĞİ

15 Eylül 2007

İlişkiler söz konusu olduğunda erkek cinsinin en büyük düşmanı yine erkekler. Özellikle bir tür erkek: Kötü olanlar. Kötü kalpli, özensiz, duygusuz, kaba erkekler. Ve işin garibi kadınlar hep o erkeklere “hasta” oluyor.

Bütün erkekler, yaşamları neye benzerse benzesin üç aşağı beş yukarı aynı şeyi isterler hayattan. Gerçekten önemseyecekleri, şöyle iyice koruyup gözetecekleri ve bu arada büyük ihtimalle canından bezdirecekleri birini bulup hayatın kıyıcığına park edivermek. Bunu yapmak için yeterince iyi silahlandırılmış oldukları da söylenebilir. Esas problem olan “bulma” safhası başarıyla tamamlanabiliyorsa geri kalan için hem genetik hem de sosyal anlamda kondisyonumuz oldukça yüksektir.

Amma ve lakin normalin dışında kalan ve kadınlarla erkeklerden oluşan insan kalabalığı için tehlike arz eden bir erkek şekli daha vardır ki sormayın gitsin. Ya da isterseniz sorun. Çünkü o zaman yazıyı yazamam...

Klasik kadın – erkek problemlerinden biridir “kötü adam” fenomeni. Öyle görünüyor ki kadınlar erkekleri ikiye ayırır. Evlenilecek erkekler ve hasta olunacak erkekler. Ve bunu öylesine ustaca yaparlar ki dünyanın en iyi adamlarını iğrenç herifler yüzünden üzüntüden kuru kayısılara çevirir, kötü adamlara aşık olup dünyaları devirir, hiçbir mantığa sığmayan ilişkiler için hayatlarını değiştirir ama sonunda kayısı kurusuna geri dönerler.

Kötü adam olmak diye bir şey vardır ki, karşısındaki kadına “tabii ki hayatım” yerine “kalk kendin yap” diyen adamın maça 1-0 önde başladığı bir dünyada yaşıyor olduğumuz kesin. Adam kadına kötü davranıyor ve belki de hatun kişinin içinde bir ehlileştirme hırsı yaratıyor. Çünkü kadınlar önlerinde diz çöken bir bakışları için Kaf Dağı’nın ardına elma toplamaya giden, bir gülücük için dağları delen erkeklere o kadar alışmışlar ki, düpedüz pislik muamelesiyle karşı karşıya kaldıkları zaman akıllarını yitiriyorlar.

Kötü adamlar ve acımasız hareketler

Kötü erkekler aslında kötü insanlar değil. Sadece kadınlara paha biçilmez birer elmas gibi değil, eskimiş bir futbol topu gibi davranıyorlar. Birlikte geçirilen 24 saat boyunca on dakika kadının hastası olduğu ışığı gösterip sonra 23 saat ve 50 dakika elektrikleri kesilmiş evde ertesi günkü sözlüyü bekleyen öğrenci gibi oturmalarını sağlıyorlar. Ama kadınlar o ışığa hasta ve onu sadece bir saniyecik olsun tekrar görebilmek için çıldırıyorlar.

Kötü adamların çoğu istediklerinde son derece tatlı dilli. Çünkü sisteme sızana kadar gerçekten de çok başarılı birer avcı hepsi de. Kadınlar, “gözlerinin renginde boğulmak istiyorum”, “şehirdeki en güzel kadınla yemek yemiş bir adam...” “şu anı tekrar yaşayacağımı bilsem bir milyon kere tekrar doğmak isterdim” filan gibi laflar duyduklarında aslında karşılarındaki adamın en güçlü klimadan daha güçlü üfürmekte olduğunu bilirler. Ama böyle bir şeyi bana söyleseler benim de hoşuma giderdi. Doğrusu, özellikle üniversitedeyken “güzel göz” departmanında oldukça başarılı çalışmalar yaptığımı kabul etmeliyim. Bu yüzden yakın arkadaşlarımın, beni hangi genç bayanla otururken görseler kıza “sana da gözlerin çok güzel dedi mi” gibi sorular sorarak, karizmamı resetlemeleri gündelik bir olay haline gelmişti. Ama yine de gözleri gerçekten de güzel olmayan ve her sabah aynaya baktığını da düşünürsek, bundan büyük ihtimalle haberdar olan bir kadının gözlerinin güzel olduğunu duyduğunda “hadi len!” dememesi de şaşırtıcıdır diye düşünüyorum.

Kadınlar kötü adamların evlerini de göremez bu arada. Çünkü ya “bir arkadaşında takılıyordur”, ya “ev fena dağınıktır” ya da “hadi sana gidelim”dir. Bu durum özellikle yaş ilerledikçe kendisini iyiden iyiye belli eder. Her ne kadar bizimki gibi deplasmanda topuktan vurulma tehlikesi yüksek bir memlekette yaşıyorsak da kötü adamlar kadınları evlerine götürmez, adreslerini de vermezler. Çünkü bir kadının kontrolden çıkıp istenmediği zamanlarda kapıyı çalabilme potansiyeli vardır.

Kapsama alanı fenomeni

Bir de telefon meselesi var. Bir kadın, sistemine giren kötü adama telefonla ulaşamaz. Ulaşsa bile bu pek nadir olur ve genellikle sinirleri yeterince bozulmuştur artık. Kadınların beyinciğinin sol tarafında aradıkları telefon kapalı çıktığında ya da daha da kötüsü açılmadığında devreye giren bir çip vardır ve bu çip hayal gücünü inanılmaz tetikleyen bir hormon salgılayan bir salgı bezine bağlıdır. Bunu bilimsel olarak kanıtlayamayabilirim ama heyhat, duyduklarımı ve gördüklerimi başka türlü açıklamak mümkün değil. Telefonu açmayan yazının başında sefil adı geçen kayısı kurusu olduğunda adamı intihara sürükleyebilen kavgalar söz konusu olabilir. Ama kötü adam söz konusu olduğunda telefonun bir daha asla açılamayabilitesi ve kötü adamın artık sisteme iyice yayılmış olması sebebiyle sonuç kavga çıkarma değil sızlanma şeklinde vuku bulur.

Kötü adamları baş edilmez kılan en önemli özelliklerinden biri de asla suçlu olmamaları ve dolayısıyla da özür dilememeleridir. Ne yaparlarsa yapsınlar, ne kadar düşüncesizce davranırlarsa davransınlar asla suçlu değillerdir ve dolayısıyla özür dilemezler. Kadınlar hayatlarındaki evlenecek adam statüsündeki hemcinslerim hata yaptığında onlarla ayakkabılarını parlatır, dişlerini karıştırır, üzerinde zıplar. Ama kötü adam yapacağını yapar ve döner gider. Son derece umarsızdır ama kadınların içinde bir yerlerde saklı duran “bana kötü davran” organının salgıladığı zehir sayesinde paçasını her zaman sıyırır.

Gitti giden...

Aslında daha söyleyecek çok şey var. Ama gerçek olan tek şey kötü bir adamla karşılaşıp da sistem hatası veren kadınların hemen hemen hepsinin sonu aynı oluyor. Kötü adam ne olursa olsun başka kadınlara kötü davranmaya gidiyor bir kere. Kısa süren, fırtınalı ve işin kötüsü oldukça iyi sevişilen ilişkinin sonunda kadın egosu paramparça, öz güveni çizik içinde kalakalıyor. Yine de avunabileceği şeyler var tabii. Birincisi, kadın dünya gezegenini paylaştığı milyarlarca hemcinsinin de er ya da geç kendisiyle aynı kaderi paylaşacağını bildiğinden yüreği biraz soğuyor. Üstelik seks genelde gerçekten de iyi oluyor. İkincisi de oralarda bir yerlerde kayısı kurusu kadını beklemekte. Üstelik her zamanki gibi kadına güzel olduğunu, ulaşılmaz olduğunu, harika olduğunu söylemeye ve ona değerli taşların en değerlisi gibi davranmaya hazır bir şekilde... Ama tek sorun ki bu aramızda kalsın; kayısı kurusu kadına gözlerinin ne kadar güzel olduğunu söylediğinde, kadının içinden hep “hadi len” demek geliyor.



Tolga Güngör
05.07.2003 15:21:13

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home

 
eXTReMe Tracker